İzlanda Gezi Rehberi – 4- Efsane Güney İzlanda-2

İzlanda yazı dizimizin dördüncü kısmı Güney İzlanda-2 detaylarını içeriyor. Eğer bu okuduğunuz ilk İzlanda yazımızsa size İzlanda’ya gelmeden önce bilmeniz gereken her şey, Planlama ve Reykjavik , Golden Circle ve Güney İzlanda- Birinci kısım yazılarımıza da göz atmanızı öneririz. 

 

Otelimiz için geriye, Hvolsvöllur yakınlarına dönmüştük. Haliyle dün görmemiş ya da daha iyi şartlarda görebileceğimizi düşünmüş olduğumuz yerleri bugünün planına koyma şansımız olmuştu. Sandviçlerimizi hazırlayıp yola koyulduk. Otel çıkışının hemen ilerisinde bir at çiftliği daha gördük. Önceki İzlanda yazılarında at çiftliklerinden bahsetmiştim. Bu seferde boş geçmedik. 10 dakika kadar inip atları sevdik. Geçen sefer soğuk sebebiyle, biraz da ben korktuğum için çok uzun kalamamıştık ama bu sefer tadını çıkardık. Birkaç fotoğrafı aşağıya bırakıyorum.

 

Güney İzlanda-2 – Skofagosss şelalesi

İzlanda seyahatinin dördüncü gününün ilk durağı Skofagosss şelalesiydi. Burası siyah şelale olarak da biliniyor. Şelalenin yüksekliği 62 metre ve genişliği 25 metre. Yani aslında devasa bir şelale. Burası da yine gökkuşağı ile bilinen şelalelerden. Çünkü akan su o kadar çok ki dağılıyor ki bu su tanecikleri güneşli günlerde gökkuşağı oluşturuyor. İkinci günde de güneş yakalayamadık biz.

Güney İzlanda-2 – Skofagosss şelalesi

Yakınına kadar yürüyebiliyorsunuz ancak ıslanmayı göze almanız lazım. Yine isterseniz 500 adet merdivenle şelalenin üst kısmına tırmanarak şelalenin başlangıcını da görebiliyorsunuz. Biz merdivenler çok buzlu olduğu için risk almak istemedik. Zaten önümüzde uçak kazası için de uzun bir yürüyüş vardı.

Deniz hattı 5 km kadar içeri çekildiği için normalde denizin kenarında kalan kayalar bu şelaleyi oluşturmuş. Yine bu sebeple bu kayalar sahil şeridi ile dağlar arasında net bir sınır oluşturuyor.

Bir de efsanesi var buranın. Buraya yerleşen ilk Vikinglerden Þrasi Þórólfsson bu şelalenin içerisine bir hazine sandığı bırakmış. Efsane bu ya yıllar sonra bu sandığı burada yaşayanlar bulmuşlar ancak çıkarmaya çalışırken sandığın halkası kopmuş. Sandığı bir daha gören olmamış. Ama sandık halkası önce kiliseye verilmiş daha sonra da eski kilise kapı halkası olarak Skógar Müzesi’ne konmuş. Müzenin internet sitesine buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.

Enteresan bir bilgi; Skógafoss Şelalesi büyük bir somon ve alabalığın bir türüne de ev sahipliği de yapıyor. Bu yüzden yazları turistlerin de uğrak noktası.

Bilseniz iyi olur; aracınızı ücretsiz olarak park edebiliyorsunuz. Park yerleri yakınlarında tuvaletler de bulunuyor.

Sólheimasandur DC-3 uçak kazası

Güney İzlanda ikinci günde ikinci durağımız uçak kazası. Google maps’ta Sólheimasandur olarak yazdığınızda çıkan yer. Gerçekten arabanızı park edeceğiniz yer tarla gibi bir yer. Eğer çok erken gelmediyseniz diğer arabalardan doğru yerde olduğunuzu anlayabilirsiniz. Şelaleden yaklaşık 20 dakikada ulaşıyorsunuz.

Kazanın bulunduğu Sólheimasandur aslında buzul artığı bir alan. Şimdi bu nedir diye soracaksınız. Volkanik patlama olduğu zaman yakınlardaki buzul Mýrdalsjökull’den eriyen sular bu alan üzerinden akarak denize ulaşıyormuş. Bu esnada önündeki her şeyi sürüklüyormuş.

Buzul artıkları en az lav bombaları ve akan lavlar kadar tehlikeliymiş. Tarihte bir çok insan hayatını bu akan sularda kaybetmiş. İşte bu sebeple, Sólheimasandur üzerinde hatta Vik ile Kirkjubæjarklaustur arasında herhangi bir şey yokmuş. Çünkü burada yaşayan insanlar buzul artıklarından kaçınmak için buralara hiç yerleşmişler.

Güney İzlanda-2- Sólheimasandur

Biraz da kazadan bahsedelim mi? Uçak aslında DC-3 olarak biliniyor ama uçağın gerçek modeli DC-117. Bu bir Amerikan deniz kuvvetleri uçağı. 1973 yılında İzlanda’nın kendi Silahlı kuvvetleri olmadığı için Amerika’nın Keflavík’te bir Nato üssü varmış. Uçak kazası işte bu üse giderken olmuş. Uçak kazanın gerçek sebebi bilinmiyor ancak teorilerden biri kaza sebebinin yakıt tankının bir şekilde boşalmış olması yönünde. Sonradan bunun pilotaj hatası olduğu, pilotun yanlışlıkla yakıt tankını boşalttığı düşünülüyor. Neyseki kimse ölmemiş.

Güney İzlanda-2 – Sólheimasandur- DC3 Uçak kazası

Siz de hadi uçak düşmüş neden kaldırmamışlar diye düşünüyor olabilirsiniz. O zamanlar burası henüz çevre yolu (ring road) üzerinde değilmiş. Haliyle düşen uçağı 3,5 km uzağa taşıyarak kaldıramamışlar. Bu yüzden de içerisinde değerli buldukları her şeyi alarak uçağı çürümeye terk etmişler. Uzunca bir süre uçak, enkazın üzerine düştüğü arazinin sahibi tarafından depo alanı olarak kullanılmış. Sonradan turistler tarafından ziyaret edilip fotoğraflanınca da bir turistik aktivite olarak kalmış.

Alan ve kaza hakkında bilgi verdik. Peki nasıl ulaşacağız kaza alanına? Uçak kazasına kadar arabanızla gitmeniz yasak. Çünkü burası bir özel arazi. 2018’e kadar yürümekten başka şansımız yoktu. Ancak iki sene kadar önce park yeri ile uçak kazası arasında 45 dakikada bir otobüs kondu ve tek yön ücreti biz gittiğimizde 1500 ISK idi. Eğer gidiş dönüş alacaksınız fiyat 2500 ISK. Araçla ulaşım yaklaşık olarak 10 dakika, yürüyerek ise 45 dakika ila 1 saat arasında sürüyor. Hem vaktimiz olduğu için hem de kişi başı 20 Euro kadar para vermek istemediğimiz için biz yürümeyi tercih ettik.

Yürüyüş hattı dümdüz herhangi bir zorluk yok. Ancak manzaranız şahane. Boşluk içerisinde yürüyorsunuz gibi. Hani diyorum ya İzlanda bu dünyadan olmayan bir yer diye; işte burası bu duyguyu tam olarak yaşadığınız yerlerden biri. Bir de benim fotoğraflardan daha önce fark etmediğim ama oraya varınca şaşırarak fark ettiğim şey şu oldu: uçak suya çok yakın bir yerde çakılmış. Uçağa gidince okyanusu da görüyorsunuz.

Bunlar dışında çok fazla bilmeniz gereken bir şey yok açıkçası. Uçağın içerisindeki belli başlı şeyler tabii ya çalınmış ya da bazılarını Amerika Deniz kuvvetleri almış. Sadece uçağın boş iskeleti kalmış.

Fakat bilseniz iyi olur; epeyce turist var. Eğer uçağın üzerine çıkmak isterseniz epeyce sıra oluyor. Siz fotoğraf çekmek isterseniz de uçağın üzerine çıkan insanlar size saygı göstermiyor. Fotoğrafınızda başka insan olmasın istiyorsanız ya uzun süre beklemeyi göze alacaksınız ya da photoshop ellerinizden öper. Etiketlemek istemiyorum ama özellikle Asyalı turistler bizi İzlanda seyahatinde oldukça zorladı.

Güney İzlanda-2 – Sólheimasandur- Berem 🙂

Uçak kazasını düşününce hep aklıma komik bir olay geliyor. Şimdi biz gittik, fotoğraf çektik gezdik. O sırada ben beremi kaybettiğimi fark ettim. Dönüş yolunda bir baktık benim bere oturur vaziyette beni bekliyor. Fotoğrafını da buraya bırakıyorum. Merak edenler için bu İzlanda seyahatinde hiçbir bereye zarar verilmemiştir.

Kar fırtınası

Hava koşullarının İzlandada oldukça zorlu olduğundan bahsetmiştim. Uçak kazasından pırlanta sahiline geçerken yolda telefonuma daha önceden kayıt ettirdiğim güvenlik sisteminden mesaj geldi. Bir kar fırtınası içine giriyorduk. Mümkünse seyahat etmemeli, bulunduğumuz yerden dışarıya çıkmamalıydık. Mümkün değildi, yoldaydık.

Hemen olur da bir şey ters giderse diye planladığımız yolculuğumuzu güvenlik sistemine kayıt ettim. Yaklaşık 15 dakika içerisinde artık önümüzü göremez hale gelmiştik. Gerçekten korktuğum anlardan biriydi burası. Tabii ki hazırlıklı ve hava şartlarına uygun bir arabayla gelmiştik. Olası bir durumda yanımızda yiyecek, içecek ve bizi sıcak tutacak techizatımız vardı. Ama ters dönmüş ya da yoldan çıkmış araçları gördüğümüzde korkmamanız mümkün değil. Üstelik yolun nerede başlayıp nerede bittiğini de kar sebebiyle göremiyorsunuz.

Güney İzlanda-2 -Kar fırtınası

Bu böyle nereye kadar gidecek diye düşünürken birkaç dakika içerisinde sanki hiç kar fırtınası olmamış da hava bütün gün günlük güneşlikmiş gibi birden bire değişti. Burun kısmından geçtiğinizde genelde böyle oluyormuş. Sonradan öğrenecektik. Siz siz olun hazırlıklı olun. Bununla ilgili bir videoyu da yukarıya bırakıyorum.

Güney İzlanda-2 – Jökulsarlon lagünu

Uçak kazasından yaklaşık olarak yarım saat mesafedeki bir buzul lagünü olan Jökulsárlón, buzulların erimesiyle oluşan ve içerisinde büyüklü küçüklü buzdağları bulunan bir göl. 248 metre derinliği ve 18 kilometrekare alanı ile Izlanda’daki en derin göl. Breiðamerkurjökull da buzdağlarının koptuğu buzul ve Vatnajökull buzulunun uzantısı.

Bu durumda lagün aslında büyük Vatnajökull buzulunun çıkış noktası oluyor. Daha sonra göreceğimiz bu Vatnajökull buzulu Avrupa’daki en büyük buzul ve İzlanda’nın yaklaşık olarak %8 ini kaplıyor. Buz dağları bu bozuldan koparak öncela lagüne geliyor, buradan da Atlantik Okyanusu’na karışarak yok oluyorlar.

Bu buz dağları boylarından farklı olarak renkleriyle de fark ediliyorlar. Çoğunluk beyaz olsa da bazıları elektrik mavisi kısımlardan oluşuyor ve içlerinde önceki yüzyıllardaki patlamalardan kalan küller sebebiyle oluşan siyah çizgileri barındırıyor. Biz İzlandadayken bunların ne olduğunu çok merak etmiştik. Siz de merak edersiniz diye buraya yazmak istedim.

Güney İzlanda-2- Jökulsarlon lagünu

Üstelik yeni bir oluşum olmasına rağmen giderek büyüyor Jökulsárlón. 1935 yılında sıcaklıkların artması sebebiyle oluşan bu göl hızlanarak büyüyor hem de. 1975 yılında şimdiki büyüklüğünün yarısında olan gölün yakın zamanda gölün büyük derin bir fiyort olması bekleniyor.

Bu günlerde Izlanda’nin en turistik yerlerinden biri olan Jökulsárlón, 2017 yılında Vatnajökull doğal parkı i̇çerisine dahil edilerek Izlanda yasalarıyla koruma altına alınmış. Eğer şanslıysanız siz de bizim gibi burada deniz aslanlarını görebilirsiniz. Aslında ilk gördüğümüzde bir daha görmeyeceğimizi düşünmüştük ama ikinci kez geldiğimizde de görmüş olduk. Hem de bu sefer onlarcası vardı. Detaylar için fotoğraflara bakabilirsiniz.

Bu arada lagün birden çok yöntemle görülebiliyor. İsterseniz yürüyerek lagün çevresinde dolaşabilir ya da Zodyak veya amfibik botlarla buzullara yaklaşabilirsiniz. Hatta isterseniz kano turuna bile katılabilirsiniz. Yalnız bu turlar (zodyak, kano vb) Nisan ile Ekim ayları arasında oluyor. Biz mart ayında orada olduğumuz için turlar henüz başlamamıştı.

Bilseniz iyi olur; aracınız ücretsiz olarak park edebiliyorsunuz. Yalnız geldiğimiz iki seferde de park yeri bulmak için biraz dolaşmamız gerekti. Çünkü park yeri sınırlı. Buralardaki konteynırlarda umumi tuvaletler de var.

Yine bilseniz iyi olur; etrafta yemek yenecek ya da benzin alınacak herhangi bir yer yok. Bunun için yakınlardaki şehirlere gitmeniz gerekiyor.

Pırlanta sahili (Diamond Beach)

Jökulsá nehri gölü Atlantik Okyanusu’na bak bağlıyor. Bu şu demek oluyor buradaki buzullar denize çıkarak Pırlanta sahiline savruluyor ve burada sürtünme sebebiyle parlak pırlanta görünümüne ulaşıyor. Siyah kumlar üzerindeki parlak buzullar yüzünden de buraya pırlanta sahili adı verilmiş.

Güney İzlanda-2-Pırlanta sahili

Aslında sahil Breidamerkursandur olarak biliniyor çünkü sandur İzlandaca’da kum demekmiş. Bu yüzden İzlandalıların çoğu burayı pırlanta sahili olarak sorduğunuzda bilmediklerini söylüyorlarmış. Bu isim turistlerin kullandığı isimmiş.

Hayatımda gördüğüm en güzel sahillerden birisi kesinlikle burası. Her yanınız güneş altında parlayan buzdan pırlantalarla dolu. Ama bir yandan da deniz buzulları etrafında sürükleyip sağa sola çarpıyor. Bir yandan çok etkileniyor bir yandan da doğanın gücünden korkuyorsunuz. Ne kadar anlatabilirim bilmiyorum ama dibimizin düştüğü bir yer oldu burası. Üstelik ilk görüşümüz neredeyse hava kararmak üzereyken olmuştu, güneş bile yoktu. O zaman bile çok çok etkileyiciydi.

Bilseniz iyi olur; aracınızı sahile paralel olarak ücretsiz olarak park edebiliyorsunuz. Yani yaklaşık olarak 50 metre kadar yürüme mesafesi var. Buraya gelirken mutlaka uygun ayakkabılar giyin. Çünkü bazen dalgalar çok hızlı gelip ayaklarınızı ıslatabiliyor.

Gelmeden önce burası hakkında bir çok yazı okudum. Ve gördüğüm kadarıyla herkes için çok etkileyici. Ama önemli bir nokta var ki gözden kaçırılıyor genelde. Siz herhangi bir terslik durumunda burada doğaya karşı savaşıyorsunuz. Fotoğraf çekmek amaçlı buzların üstüne çıkanlar, buzları itelerken soğuk suya düşenler, dev dalgaları gözardı edenler hayatlarını tehlikeye atıyorlar. Çünkü dalgaların götürdüğü bir buzul üzerinde ya da uygun olmayan kıyafetlerle buzulların içerisine düştüğünüz zaman hayatta kalmak için çoğunlukla birkaç dakikanız var. Ve bu hem buzullar etrafında hem de pırlanta sahilinde yer yer uyarı olarak karşımıza çıkıyor. Ne olur ciddiye alın. Hiçbir şey hayatınızdan önemli değil. Buradan buzun üzerinde fotoğraf çekerken dalgalar tarafından sürüklenen yaşlı bir teyzenin videosunu bilmeniz gereken her şeyi yazısına koymuştum.

Hofn

Pırlanta sahiline yaklaşık olarak 1 saat mesafede bulunan küçük bir balıkçı şehri Hofn. Konaklamak için burayı tercih ediyoruz. Ayrıca İzlanda’daki ilk restoranımız da yine burada. Pırlanta sahili ve lagünde biraz fazla vakit kaybettiğimiz için buraya geç geliyoruz.

Hızlıca otelimize yerleştikten sonra açık olan yerlerden tatlı bir hamburgerci beğeniyoruz. Fiyatlar Hollanda fiyatları gibi ancak tabi Türkiye ile karşılaştırıldığında oldukça pahalı. Hepimiz hamburger yedik ve oldukça da beğendik.

Yemekten sonra bir benzin istasyonuna uğrayıp hem benzin hem de akşamki kuzey ışıkları avımız için çerez ve içecek bir şeyler alıyoruz. Kuzey ışıkları avı bir kere daha başarısız. Giderek umudumuz tükeniyor. Galiba göremeyeceğiz. Dördüncü günümüzü de bu şekilde bitiriyoruz.

Umarım rehberimiz sizin için yararlı olmuştur. Rengincim, bunlar tamam da benim başka bir sorum var diyorsanız bize yorumlardan ya da Instagram’dan ulaşabilirsiniz. Seyahatimizin detaylarını merak ediyorsanız da yine Instagram’da sabitlediğimiz hikayelere bakabilirsiniz.